22 Ekim 2013 Salı

Tutkuyla Tanışmak... Frida Kahlo...





Uzun zamandır sosyal paylaşım sitelerinde, ünlü ressam Frida Kahlo'nun Diego'ya yazdığı "senden ne zaman vazgeçtim" adlı mektubu dolaşıyor... Okuyup okuyup geçiyorum... Benim için bu mektup bile bir tutkunun, bir vazgeçememe hikâyesinin dışa vurumu çünkü... Aynı şekilde "Hayatta başıma iki korkunç kaza geldi, biri otobüs kazası diğeri Diego !" derken de; acının, yaşamının en zor ama en vazgeçilmez duygusu olduğunun altını çiziyordu belki de Frida...

Resimlerine ilk kez bakan insanların bile, sayfalarca yazılarak ifade edilebilecek duyguların, bir fırçayla nasıl hayat bulduğuna dair şaşkınlıklarını gördüğümde, gerçeğin insan hayatındaki kesin gücüne şahit olurum hep. Frida'nın resimlerinde gerçek acı vardır, rengârenk ama hep hüzünlü... Siyahla tanımlanabilecek her duygunun yerini renklerle değiştirmiş, acıyla başa çıkmanın bir başka yolunu keşfetmiştir sanatında... Hüzünlüdür ama asla acısı bulaşmaz... En ağır sancılarını seyrettiğimiz resimlerinde bile sert ama kırılgandır. Hayatındaki derin acıları, duygu sömürüsü yapmadan resmedebilmiştir... Güçlüdür ve yalnızdır...

Küçük yaşlardan itibaren takıntılı olduğu Diego ile evlenip, hayatını, onun kendisine yaşattığı acılarla donatmış; bu onun hem hayatının hem de sanatının ilginç bir şekilde enerjisi ve itekleyicisi haline gelmiştir. Kendisini, ablasıyla bile aldatan kocasını affedebilmesi ve tüm sadakatsizliğini sineye çekmek bir yana adeta bağrına basması, onun bu ilişkideki tutkusunun diğer her duygunun üzerine çıktığının kanıtı sayılabilir. Bu yüzdendir ki aşk'ın hastalıklı halini sevenler için yaşadığı fırtınalı ilişkinin tutkusu her zaman ilgi çekmeye devam etmiştir.






Ressam, feminist, devrimci, cesur, hırslı, âşık, sıradışı bu kadının ve özel dünyasının daha çok sanatsever tarafından keşfedilmesi bir başka asi sanatçının, Madonna'nın sayesindedir. Madonna, Frida koleksiyonu yaptığını basına açıkladıktan ve her fırsatta Frida hayranlığından bahsettikten sonra, eserlerinin merak edeni çoğalmış ve nihayetinde popüler kültür, sanat adına hayırlı bir işe de vesile olmuştur... Hayatta ve sanatta hiçbir değerin üzeri sonsuza dek örtülemez, bu nedenle zamanı geldiğinde Frida efsanesi de engellenemez şekilde kendi yerini bulmuştur...

...

Neden mi bahsettim Frida'dan? Bir önceki yazımda "ne duyarsanız hayatınız değişir" diye sormuştum ya, benim için cevaplardan biridir ilk kez ve yakından Frida tablolarını görebileceğim haberi... Geçen sene, sadece Diego Riviera sergisinin ülkemize geleceği söylentisi bile heyecan yaratmışken, hem Diego hem de Frida'nın orijinal tablolarını görme şansı yeni yıla girerken en güzel hediyelerden biri olacak bana. Natasha&Jacques Gelman koleksiyonunda yer alan eserleriyle İstanbul'a geliyor Frida... Tuvale dokunuş anlarını hayal edebileceğimiz, fırçasındaki boyanın kokusunu duyabileceğimiz kadar yakınımıza hem de...

Otoportre deyince, resim sanatına adını altın harflerle yazdırmış Frida'nın yaşam öyküsü ve acılarını işlediği tabloları kaç kişinin dünyaya bakışına ve eserlerine ilham oldu diye düşünüyorum bazen... Alçı adlı kitabımın her dokunduğumda bana en çok kimi hatırlattığını, aşkın hayattaki yerini... İnsanın ne için değil, ne uğruna yaşadığını da düşünüyorum bazen onun tablolarına baktığımda...

Aşk ve acı birleşirse bir sanatçıyı nereye taşır sorusunun en kesin cevabıdır Frida... Acıyı, çekici ve imrenilir kılan tek sanatçıdır da bence...
Ve tarihin, gönülden bağlandığımız insanları nasıl yazdığından çok, onların bizim tarihimizi nasıl yazdıklarını önemsiyorum galiba...

Sergi 22 Aralık- 20 Mart tarihleri arasında Pera Müzesi'nde...


Tutku ayağımıza kadar gelmişken, kapısında buluşalım mı?




arşiv / Ocak 2011

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder