19 Haziran 2013 Çarşamba

Yasemin Pulat'ın Emre Kalcı'yla, "Kir" adlı kitabı hakkında yaptığı söyleşi...

Yasemin Pulat: Bu kitapta bahsettiğin kir neyin kiri? Kirli olan ne? Aşk mı, duygular mı, insanlar mı kirlendi?
Emre Kalcı: Aslında "Kir" sondan başa yürüyen bir üçlemenin ikinci kitabı… Kir’de anlattığım hikâye, okuyucuların daha önce Alçı'da okumuş olduğu örgünün yarım kalmış veya öncesi bilinmeyen durumlarını anlatan, havada kalmış gibi duran cümlelerini ve nedenlerini de açıklığa kavuşturan bir devam hikâyesi. İnsanların neden kirlendiğini, aşkın insanı nasıl kirlettiğini, bir aşktan çıkınca insanın kendini neden kirli hissettiğini anlatan, buna okuyucuyu da ortak eden, herkesin aşkından herkesin hayatından da bir şeyler bulabileceği, ortaklıklar yakalayabileceği bir kitap Kir...
Yasemin Pulat: Neden kirlenir insan aşkta?
Emre Kalcı: Herkesin hikâyesi aslında başka... Ben kendi hikâyemi anlattım. Bugüne kadar yazdığım her şeyde hep kendi hikâyemi anlattım. Belki bundan sonra başka şeyler anlatacağım ama şu ana kadar yazdığım her şey gerçek. Bire bir yaşanmış ve hiçbir kurgusu olmayan şeyler. Benim anlattığım kirlenme, masumiyetin ve saflığın yitirilmesi… İnsanın artık kendini eskisi kadar saf ve temiz hissetmediğinde, kendine bile ceza verecek kadar kırıldığı noktalar...

Çok satan biri olmak istemiyorum!             

Yasemin Pulat: Kalpleri temizleyecek olan da yine aşk değil mi? Aşk her şeye rağmen kalmış en temiz şey değil mi? Yaman bir çelişki gibi ama aşkla kirlenen yine aşkla temizlenmeyecek mi?
Emre Kalcı: Bu bir kısır döngü aslında… Kitapta da anlattığım gibi, hikâyede en başından beri yağmura hazırlık var. Kir’i anlatırken aslında yağmuru da bekliyorum. Bir aşkın kirinden arınmak yine başka bir aşkla olacaktır ve o aşktan önce mutlaka yağmur yağacaktır…
Yasemin Pulat: Sessiz bir yazar olduğunu düşündüm senin hep nedense. Yani popülist olmayan diyelim. Televizyonlara çıkıp üzerine bir takım ünvanlar takıp takıştırmayan. Ben ilişki gurusuyum, aşk uzmanıyım, aşk doktoruyum vs… demeyen, böyle iddiaları olmayan, kendi halinde, yazan çizen, hisseden…
Emre Kalcı: Bu kasıtlı bir çaba mı dersen, değil. Benim hayattaki duruşum bu. Şu anlamda kasıtlı olabilir; bu kitabın okuyucusu zaten incelikli, sıradan olmayan, naif bir okuyucu. Kendisi de yaralı olan bir okuyucu. Ortak bir şey bulmaları için yazılanların yakınlarında dolaşmış olmaları lazım. Kitaplarımı okuyup da bana mail atan, ya da "ben de şöyle bir şey yaşamıştım" diye benimle hayatını paylaşanlara cevap veremeyecek yoğunlukta bir yazar olmak, o kadar çok satan biri olmak istemiyorum açıkçası!
Yasemin Pulat: Kendilerine bir takım misyonlar iliştirip, başkalarına akıl veren, sanki duyguların okulu varmış gibi duygu öğretmenliği yapan yazarlara karşısın yani?
Emre Kalcı: Böyle bir şeyin okulu yok zaten Yasemin. Bir insanın kendini her hangi bir konuda, hatta en iddialı olduğu, hayatını adadığı bir konuda dahi, bir şeyin duayeni, gurusu ilan etmesi başlı başına saçma bir durum. Hele ki insani duygular işin içine girince hem çok gülünç hem de çok yanlış.

Rafine bir yazarım ben!

Yasemin Pulat: Edebiyatta sınırlar olduğuna inanıyor musun?
Emre Kalcı: Türkiye’de böyle bir durum var evet. Ben Avrupa’yı da takip ediyorum. Dünyanın edebiyatta geldiği noktayı da takip ediyorum. Kitapları, yeni yazarları, onlara açılan kapıları, çok satan listelerini… Bizde durum şu; edebiyat dünyası tekel… Yeni yazarlara, yeni akımlara, denemelere ve kısaca yeniliklere açık olmayan bir tekel… Ama edebiyat bundan en çok zarar görecek alanların başında geliyor. Hâlâ insanlara en sevdikleri şair ve şiiri sorduğunuzda, yüz kişiden 99’u aynı cevabı veriyor. Kimsenin yeni yazarlardan, modern yazarlardan, yeni bir şiirden haberi bile yok. Yeniliklere açık olmaması bile sınırları olduğunu gösteriyor bence...
Yasemin Pulat: Modern bir yazar mısın sen?
Emre Kalcı: Rafine bir yazarım ben! Kitaplarımın her sayfasında birer paragraf olmasının nedeni benim o sayfaları dolduracak yeteneğimin olmamasından değil, insanların kısacık paragraflara bile gereken ve o paragrafın hak ettiği anlamı yükleyebileceğine olan inancımdandır! Okuyucumu kendim gibi düşünüyorum.

Kendimi aşktan korumayarak korudum!

Yasemin Pulat: Kendini nasıl hâlâ aşka bu kadar inanabilecek kadar koruyabildin?
Emre Kalcı: Hakikaten aşka hâlâ çok inanıyorum. Hayatın her köşesindeki aşka, aşkın hayatın diğer alanlarına yansımasına da çok inanıyorum. Aşk benim dört yanımı çevirmiş durumda. Kendimi aşktan korumayarak korudum aslında…
Yasemin Pulat: Yazı bir yaşam şekli mi senin için de?
Emre Kalcı: Ben yazmak için, edebiyatın bir köşesine dokunabilmek ve onun da bana dokunabilmesine izin vermek için mesleğini, ailesini, her şeyini bir tarafta bırakıp bu yolda daha çok sıkıntı çekmeyi de göze alarak yazmaya kendini adamış biriyim.

Kendimi seçtim!

Yasemin Pulat: Başka bir yaşam şekli mi sürüyordun? Neleri arkanda bıraktın yazmak için?
Emre Kalcı: Hobi olarak yapabileceğim bir iş değildi yazmak. Yolumu değiştirdim. Eğitim aldığım alanı, aile mesleğini ve süreceğim belki de daha rahat bir hayatı reddettim. Hep bir şeylerin peşinde koşmak ve hayat yorgunluğuna kapılmak istemedim. O rahatlıktan daha uzakta ama sevdiğim bir şeyle baş başayım ve çok daha mutluyum. Daha iyi imkânları, daha sözümü geçirebileceğim alanları değil, kendimi seçtim!
Yasemin Pulat: Yazarlar neden çok para kazanamıyor?
Emre Kalcı: Ben Türkiye’de edebiyatın bahçe içinde küçük bir ev olduğunu düşünüyorum. Bahçenin köşeleri tutulmuş... Evin kapıları kilitli ve pencereleri de sanki bir fırtına çıkacakmış gibi içeriden tahtalarla çakılı. İyi yazıp da acı çeken o kadar çok insan var ki... Çok satan ya da çok iyi yazan büyük yazarların arkalarına bakıp yeni bir kıvılcım keşfedememeleri gerçekten acıklı... Kendi kalemlerine ve yolculuklarına bile vefaları yok... Yayınevleri de öyle... Edebiyat dünyasındaki kişilerin ve kurumların, edebiyata hizmet ettiklerine çok da inanmıyorum artık...
Yasemin Pulat: Ben de bir yazarım ve yıllardır aşk hakkında atıp tuttum. Ama hâlâ “aşk nedir” diye sorduklarında, “bilmem ki,” diyorum. Sen bunun cevabını bulabildin mi?
Emre Kalcı: Yazılan, çizilen, senin, benim ve herkesin aşk üzerine yazdığı her şeyin, sadece aşka giden yollar olduğunu düşünüyorum.
Yasemin Pulat: Bu yolun sonunda ne var o zaman?
Emre Kalcı: Bu yolun sonunda yine olasılıklar var! Aşkın herkeste aynı şekilde tanımlanabilecek bir kavram olduğuna hiçbir zaman inanmadım. Yazdıklarımda da "aşk budur" diyemiyorum. Ben ondan geçmiş de olabilirim, etrafında durmadan dönüp dolaşıyor da olabilirim. Aşkın ne olduğu ile ilgili hiçbir fikrim yok ama aşkın ne olabileceği ile ilgili geniş bir vizyonum var.

Ben aşkta ayrımcılık yapıyorum!

Yasemin Pulat: Bir yazar olarak senin bile bunun cevabını bulamamış olman çok şaşırtıcı değil mi? 
Emre Kalcı: Yasemin, aşkı herkes aynı şekilde yaşamıyor. Her aşk parmak izi gibi birbirinden farklı! Aşkta da bir gruplaşma var bence. Ben çok sevenlerle az sevenleri aynı guruba koymuyorum. Bu sana ayrımcılık gibi gelebilir ama ben aşkta ayrımcılık yapıyorum!
Yasemin Pulat: Açılım yapalım o zaman. Açalım yani. Nasıl bir ayrımcılık?
Emre Kalcı: Aşkı bir gecede harcayan ya da harcayabilme potansiyeli olan bir insanla; aşk için mücadele eden, aşkı elinde tutabilmek için hayattaki her yolu deneyebilecek bir insanı aynı kefeye koymam ve koydurtmam.
Yasemin Pulat: Yazarlar genelde mutsuz mudur?
Emre Kalcı: Ben genelde mutsuzum ve mutsuzluğumla da çok övünüyorum.
Yasemin Pulat: Aragon "mutlu aşk yoktur” demiştir, doğru mu yani?
Emre Kalcı: Her aşk sonunu görene kadar mutludur diyelim o zaman.
Yasemin Pulat: Bu cümleler hep biraz yaralı mı olmalı insan yazar olunca? Ayrılıklar ve yarım kalmışlıklar mı acaba daha çok besliyor bir yazarı? Yazarların mutlu sonu yok mu?
Emre Kalcı: Bu sanatçının yapıtıyla da alakalı… Ben yaralandığım için yazdım. Kendi yaralarımı yazdım. Hiç yaralanmamış bir okuyucuyu kendi yapıtıma davet etmek gibi bir lüksüm yok. Ben benim gibi yaralanmış insanlarla bir ortaklık kurabilirim. Ben mutsuzum ama okuyucu profilim de pek mutlu değil.
Yasemin Pulat: Yazı uğruna sevgilinden vazgeçebilir misin? Mesela ben bana artık hakkında yazı yazdırmayan her şeye karşı çok acımasızım. Sanki bütün duyguları onları yazmak için hissediyorum gibi. Ve bana ilham vermeyen bir aşk benim için bitmiştir. Sende de var mı bu?
Emre Kalcı: Yazarlık büyük yalnızlık aslında... Yazı uğruna sadece aşktan vazgeçmem, aşk uğruna yazmaktan vazgeçmediğim gibi... Beni var eden şeylere ihanet edemem...

Aşk doktoru olacağıma, aşk hastası olmayı tercih ederim!

Yasemin Pulat: Biraz isyânkar bir duruş, aslında biraz da anarşist bir tarafı var mı yazar olmanın?
Emre Kalcı: Mutlaka isyankâr bir tarafı var yazmanın ve sanıldığının aksine aşkta da anarşist bir duruş var bence. Aşkın varlığına basit, hafif ve alaycı yaklaşan insanlar var. Ama hayatın gerçeğiyle örtüşen bir şey değil bu. Sevdim, sevildim ve bitti denilebilecek kadar basit bir şey değil aşk. Tam tersine uğrunda fedakârlıklar yapmanız gereken ağır bir durum... Aşk doktoru olacağıma, aşkta hasta olmayı ve yaralanmayı tercih ederim mesela! Ben aşkın, Tanrı’nın insanları serbest bıraktığı tek alan olduğuna inanıyorum. Bütün toplumlardan, topluluklardan, onların koydukları kurallardan, sınırlardan, uzaktan bakıp ahkâm kesmelerden ayrı olması gereken; insanlara bırakılmış tek özgürlük alanı gibi görüyorum. Bir tek aşka müdahale edilemesin ve dokunulamasın istiyorum.
Yasemin Pulat: Cinsellik aşkın neresinde?  
Emre Kalcı: Ben aşkta cinselliğin olmazsa olmaz olmadığına, insanların bedenlerinden önce ruhlarının sevişmesinin gerektiğine inanıyorum. Çok sevdiğiniz biri artık sevişemeyeceğiniz biri haline geldiğinde, o aşkın mutlaka biteceğini söylemem mümkün değil...
Yasemin Pulat: Ama insan artık arzulamadığı ve sevişmek istemediği birine nasıl âşık kalabilir?
Emre Kalcı: Ten ve Sen kelimelerinden hangisini tercih edeceğine karar verebilir... En kolay ulaşılabilen zevkle, en zor ulaşılabilen anlam arasında bir seçim yapabilir...
Yasemin Pulat: Ben mesela aşk sebebiyle ihtilal yapabilirim yani! Sence buna değer mi?
Emre Kalcı: Dünyanın herhangi bir köşesinde uğrunda ihtilal yapılabilecek başka bir şey kaldı mı ki Yasemin?
Yasemin Pulat: O zaman cesur olmak mı gerekiyor aşkta?
Emre Kalcı: E, tabi ama senin uğrunda ihtilal yaptığın insan, “hey gürültü yapma” derse olmaz tabi.
Yasemin Pulat: Sence kadınlar mı daha cesur aşkta erkekler mi?
Emre Kalcı: Bence kimse cesur değil artık! Büyük aşklar, fırtınalı aşklar hep geçmişte. Şimdi herhangi bir ikiliden bahsedebilir misin ki aşkları bütün dünyada bilinsin, okunsun, filmlere konu olsun. Geçmişteki insanların bütün kısıtlı şartlarına rağmen daha cesur olduklarına inanıyorum. Asıl herkes aşkta ihtilalini şimdi ve bu şartlarda yapmalı.
Yasemin Pulat: O zaman insanlar aşksızlaşıyor mu gitgide? Yoksa bu hayat kavgasından aşka vakit mi kalmadı?
Emre Kalcı: Ben hayat kavgasının ve koşturmacasının, insanın ruhunu ve duygularını bu kadar törpülediğine inanmıyorum. Herkes bu kavganın içine doğuyor. Kendini koruyacak alanlar yaratmalı insan, en azından birkaç sağlam kale... Bencil olmadan da kendini düşünebilir herkes... 
Yasemin Pulat: Âşık olduğun biri için yapabileceğin en büyük fedakarlık ne olurdu?
Emre Kalcı: Apaçık yazıyorum işte. Kendi gizemimi herkesle paylaşmayı göze alıyorum. Sevgilime söyleyebileceğim her şeyi herkese de söyleyebiliyorum.

Hiç aldatılmadım. Çok eminim!      
      
Yasemin Pulat: Âşık mısın şu anda?
Emre Kalcı: Âşığım.
Yasemin Pulat: Çok mu?
Emre Kalcı: Çok… Diyorum ya hani “aşkta herkes bir gün kendi ihtilalini yapacaktır” diye. Ben şu anda yaşadığım aşkla kendi ihtilalimi yaptım.
Yasemin Pulat: Sevgilini aldatır mısın?
Emre Kalcı: Aldatmam. Hiç de aldatılmadım.
Yasemin Pulat: Emin misin? Yani belki sen fark etmemişsindir?
Emre Kalcı: Çok eminim!

Bir gün sen de aldatılmayacaksın Yasemin!        
     
Yasemin Pulat: Ama yani belki aldatılmışsındır da sen bilmiyorsundur olamaz mı?
Emre Kalcı: Zorlama Yasemin! Aldatılmadım işte!
Yasemin Pulat: Hım… Peki. İyi de ben niye aldatılıyorum o zaman? Eğer aldatılmadan da yaşanabiliyorsa şu aşk denilen şey… Çok moralim bozuldu!
Emre Kalcı: Bir gün sen de aldatılmayacaksın YaseminJ
Yasemin Pulat: Emre Kalcı bir yazar olarak kimleri okur?
Emre Kalcı: O kadar çok okuyorum ki Yasemin. Özellikle ayırmam gerekirse Arthur Rimbaud, Virginia Woolf ve İran'lı şair Furuğ hayranlıkla okuduğum edebiyatçılar... Son dönem Hanif Kureishi ve Michael Cunningham kitaplarını ve yazılarını sıklıkla takip ediyorum. Türk yazarlardan da takip ettiğim ve çok sevdiğim isimler var. Klasiklerden Behçet Necatigil’e bayılırım mesela. Bilge Karasu severim... Yeni dönem şair ve yazarlardan Küçük İskender’i, Murathan Mungan’ı ve Hakan Günday'ı özellikle beğeniyorum. Yazmaya başlama sebebim, yazı dünyasına ve yeteneğine büyük hayranlık duyduğum Umay Umay’dır. Umay Umay’ın, “Veda Busesi” adlı kitabıdır. Her yerde adını anmak vefa borcumdur. İclâl Aydın benim için çok özeldir. Türk yazarlar içinde onu çok ayrı bir yere koyduğumu söylemek isterim... Samimi tavrı, duygusal dünyası ve her konuya duyarlı yaklaşımıyla son dönem hem yazarlığını hem insanlığını sürekli takip ettiğim isimdir... Onun kalemine de büyük yakınlık duyuyorum...
Yasemin Pulat: Son günlerde yapılan röportajları takip ettin mi? Helin Avşar’ın yaptığı röportaj gibi. Şimdi sen de geldin, eşofman üzeri boğazlı kazak takılan bir kadınla röportaj yapıyorsun. Senin için çok renksiz oldu mu bu? Hayal kırıklığına uğrattım mı seni?
Emre Kalcı: Herkes yaşamı hayal kırıklığına uğratıp anlamsızlaştırırken, biz birbirimizin hayat kırıklıklarıyla uğraşıyoruz daha ne olsun Yasemin... Özel dünyalarımızı birbirimize açmamızı sağlayan özenli soruların için ve yakınlığın için teşekkür ederim... Hem bu kadar güzel soruları, bu kadar güzel bir kadının sorması oldukça renkli ve yeterli bir ayrıcalık benim için:)





(Kasım/2009)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder